Rakım bu kez de Edward Hopper’in Gece Kuşları isimli tablosuna misafir oluyor. Henüz bilmiyor ama hikayesi devam ediyor. Bir figür daha ekliyorum bu tabloya benim hikayelerimden. Rakım’ın haldeşi Hüsnü’yü. Hüsnü de Rakım gibi Müjgan’ın terk edişinden nasibini almış. Sanki ikisinin arasına kelimler yerine mekanın uzun suskunluğu oturmuş. Camın ardında, şehir yorgun ve uzak; içerideki hava ise ağır ve durgun. Dışarıdan bakan biri bu sessizliği gecenin bir parçası sanabilir.
Duvarların rengi yorgun, ışık lambanın etrafında birkaç kez dönüp sonunda köşelerde eriyip gidiyor. Sokak lambasının o sarı ışığı bile sıcaklık vermiyor ortama. Rakım, çaresizce kendi karanlığını da mekanın karanlığına bırakıyor. İçerideki loşluk, her iki adamın da içinde ki boşluğu büyütüyor. Söylenmemiş bir sürü güzel cümle var şuan, havada asılı duruyor; ne yerini buluyor ne de çekip gidiyor.
Bunca sessizliğin ve matemin arasında tüm renkler kendi gölgelerine çekilmişken, sımsıcak renkleriyle varlığını o âna armağan ediyor. Sanki gecenin koyuluğunu yırtmak için oradaymış gibi… İçinde saklı bir sıcaklık, karanlığı yavaşça geriye itiyor. Ve dışarıdan geçen bir yabancı bakışlarını o sıcaklığa çevirip duruyor. Sanki ilhamına kapıları aralıyormuşçasına..